Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), 10 Haziran 2025 tarihinde açıkladığı kararda, KV Mediterranean Tours Limited adlı Kıbrıslı Rum şirketin açtığı davada, Türkiye’nin Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne (AİHS) Ek Protokol olarak bilinen 1 No’lu Protokolün 1. Maddesi'ni ihlal ettiğine hükmetti.
AİHS’in Ek 1 No’lu Protokolü’nün 1. Maddesi’ne kararda yer verildi. 1. Madde’de, “Her gerçek veya tüzel kişi, mal varlığının huzur içinde kullanılması hakkına sahiptir. Hiç kimse, kamu yararı ve kanunla öngörülen koşullar ve uluslararası hukukun genel ilkeleri dışında mal varlığından yoksun bırakılamaz. Ancak, yukarıdaki hükümler, bir Devletin, mülkiyetin genel çıkar doğrultusunda kullanımını denetlemek veya vergilerin veya diğer katkıların veya cezaların ödenmesini sağlamak için gerekli gördüğü yasaları uygulama hakkını hiçbir şekilde zedelemez.” deniyor.
AİHM’den TMK’nın tutarlılıkla, özenle ve uygun süratle hareket etmediğine vurgu
Mahkeme’nin mülkiyet hakkı ve etkili başvuru yollarına ilişkin şikâyetleri incelediği davada, Kuzey Kıbrıs’taki Taşınmaz Mal Komisyonu’nun (TMK) başvurucunun iddiasını incelerken tutarlılıkla, özenle ve uygun süratle hareket etmediğine, davalı devlet olarak Türkiye’nin TMK önündeki işlemleri hızlandırmak ve gecikmeler açısından gerçek bir tazminat sağlayacak etkili bir çözüm yolu oluşturmak için çabalarını sürdürmesi gerektiğini bildirdi.
Başvuru, 25 Mayıs 2017’de şirket tarafından Türkiye aleyhine yapılmıştı. Mahkeme, başvuruyu 19 Mart 2019’da Türkiye Hükümeti’ne bildirdi ve sürece Kıbrıs Cumhuriyeti de üçüncü taraf olarak dahil oldu.
Davanın seyri ve TMK süreci
Dava, 1974 yılındaki Türkiye’nin Kıbrıs’a askeri müdahalesi sonrası terk edilen, ‘Mağusa’nın çitle çevrili bölgesi’ olarak tanımlanan Kapalı Maraş’ta (Varosha) yer alan bir otel kompleksine dair mülkiyet iddialarına dayanıyor. 1967’de kurulan KV Mediterranean Tours Limited şirketi, kullanım kaybı ve manevi zarar gerekçesiyle 2010 yılında TMK’ya başvurdu. Ancak TMK'da, başvuru karara bağlamadan yıllarca ertelemelerle savunmanın yapılmadığı duruşmalar yaşandı.
2000’li yıllarda Evkaf İdaresi ve Din İşleri Başkanlığı Mağusa’daki Kapalı Maraş, Varosha bölgesinde bulunan birçok taşınmazın Abdullah Paşa Vakfı’na ait olduğunu ileri sürerek mülkiyet iddiasında bulunmuştu ve bu kapsamda, Gazimağusa Kaza Mahkemesi 2005’te Evkaf lehine karar vererek bazı arazilerin bu vakfa ait olduğunu tescillemişti.
2019 yılında Akinita I. Th. Ioannou & Yi Limited davasında bölgede bulunan bir mülkün sahiplerinden biri bu karara itiraz etti ancak KKTC Yüksek İdare Mahkemesi (YİM) TMK’nın 1974 tarihli kayıtların dışına çıkamayacağını belirtti. YİM, Evkaf’ın TMK önündeki müdahil rolünün, Rum maliklerin hakları üzerinde doğrudan etkili olmadığına karar verdi. Benzer şekilde, Engomi Beach Hotel Ltd. davasında, TMK’daki gecikmeler “makul süre” bağlamında değerlendirildi ve ihlal tespit edilmedi.
TMK istatistiklerine kararda yer verildi
AİHM, 25 Ekim 2024 itibariyle TMK’ya 7.800 başvuru yapılmış olduğunu, bu başvuruların 1.869’unun karara bağlanabildiğini, TMK’nin şimdiye dek yaklaşık 483 milyon Sterlin (482 milyon 971 bin 921 Sterlin) tazminat ödemesi yaptığına atıfta bulundu. TMK'nın 3 davada değişim ve tazminat; 5 davada iade ve 8 davada iade ve tazminat lehine karar verdiği, bir davada Kıbrıs sorununun çözümünden sonra iade emri verildiği ve bir başka davada ise kısmi iade lehine karar verdiğini kaydetti.
AİHM’e başvuran Kıbrıs Rum şirketinin iddiası: "TMK süreci etkisiz; Evkaf kaydı iade ihtimalini imkânsız hale getirdi”
KV Mediterranean Tours Limited’in Türkiye aleyhine açtığı davada, şirket, TMK önündeki yargılamanın adil ve etkili olmadığını ileri sürdü. TMK’nın gerekli tüm bilgilere sahip olmasına rağmen bir karara varamadığını iddia etti. Başvurucu ayrıca mülkünün, Kapalı Maraş’ta Abdullah Paşa Vakfı’na kaydedildiğini dikkat çekerek, bu durumun iade ihtimalini baştan imkânsız hâle getirdiğini öne sürdü. Davacıya göre TMK önündeki yargılama "KKTC" makamlarının hatası nedeniyle çok uzun süredir beklemedeydi. Bu nedenle TMK etkisizdi.
Türkiye Hükümeti “iç hukuk yolları tüketilmeden dava açıldığı”nı, ‘Evkaf kaydının tazminat veya iade almasını tek başına engellemediği”ni ve KKTC’de “TMK'nın kararlarının incelenebileceği etkili hukuk yollarının bulunduğu”nu iddia etti
Türkiye Hükümeti ise AİHM’e başvurunun iç hukuk yolları tüketilmeden önce yapıldığını ve TMK’daki yargılamanın hâlâ sürdüğünü iddia ederek, davanın kabul edilemez olduğunu savundu. Türkiye, mülkün, özel bir rejime tabi bir bölge olan Mağusa bölgesinde yer almasının, başvurucu şirketin mülkü için tazminat veya iade almasını tek başına engellemediğini ileri sürdü. Bu bağlamda, KKTC Yüksek İdare Mahkemesi'nin Akinita I. Th. Ioannou & Yi Limited v. Evkaf İdaresi kararını örnek gösterdi. Kararda, 1974'te terk edilen Maraş'ın çitle çevrili bölgelerindeki mülkün Anayasa uyarınca "terk edilmiş mülk" tanımına girdiği ölçüde, TMK'nin uygun şekilde tazminat, iade veya değişim sağlama yetkisine sahip olduğunun belirtildiğini iddia etti.
KKTC Yüksek İdare Mahkemesi'nin 31 Ağustos 2002 tarihli Engomi Beach Hotel Ltd. davasına ilişkin kararına da atıfta bulunan Türkiye, yargılama sürecindeki aşırı gecikme iddiaları da dahil olmak üzere, TMK'nın kararlarının incelenebileceği etkili hukuk yollarının bulunduğunu öne sürdü.
Kıbrıs Cumhuriyeti: TMK, ‘Türkleştirme’ gündeminin bir parçasıdır; ‘verimsizdir’, TMK Yasası ‘kusurludur’ ve ‘Kıbrıslı Rumların mülkünden faydalanan yargıçların bağımsızlığı ve tarafsızlığı sağlanamaz’ iddialarında bulundu
Kıbrıs Cumhuriyeti Hükümeti ise TMK’nın işleyişindeki gelişmelere dikkat edilmesi gerektiğini, başvurucu şirketin davasının TMK’nın "Türkleştirme" gündeminin bir parçası olarak etkili bir çözüm yolu olarak devam edemeyeceğini gösterdiğini ileri sürdü.
Kıbrıs Cumhuriyeti, TMK prosedüründe TMK’nın verimliliği üzerinde önemli bir etkisi olan sistemsel kusurlar olduğunu öne sürdü. Uzun süren ve sonuçsuz kalan yargılamaların “gereksiz yere uzatıldığını” iddia eden Kıbrıs Rum Hükümeti, söz konusu prosedürün makul olmayan bir şekilde uzun olduğuna ileri sürdü. Mevcut dava, çok sayıda erteleme ve "KKTC" makamlarının uzun bir süre boyunca herhangi bir savunma yapmamasıyla 10 yıldan fazla, gereksiz yere uzayan yargılamaların dikkate değer bir örneğiydi. Kıbrıs Cumhuriyeti'nin iddialarına göre, TMK prosedürünün belirli yönleri, örneğin 67/2005 Taşınmaz Malların Tazmini, Takası ve İadesi Yasası'nın 8(2)(A) maddesi kusurluydu. Kıbrıs Rum Hümeti TMK’nin tazminat ödemeleri uygulamada çeşitli zorluklara yol açtığını ve Kıbrıslı Rumlara ait mülklerden faydalanan bazı yargıçların bağımsızlık ve tarafsızlığının sağlanamayabileceğini öne sürdü
AİHM toplam 5 iddiayı,
1- Mülkiyet hakkının ihlal edildiğine yönelik "Sözleşmeye Ek 1 No’lu Protokol’ün 1. Maddesinin İhlal Edildiği İddiası"nı;
2- Adil yargılanmanın ve iç hukukta etkili bir yolun bulunmadığı iddiasına ilişkin “Sözleşme’nin 6. ve 13. Maddelerinin İhlal Edildiği İddiası”nı;
3- Mülkiyet hakkının kullanımında milliyet, etnik köken, din veya dil gibi bir nedenle ayrımcılığa uğrandığına ilişkin “Sözleşme’nin 14. Maddesinin, 1 No’lu “Protokol’ün 1. Maddesiyle Birlikte Ele Alındığında İhlal Edildiği İddiası”nı,
4- AİHM’in verdiği kararlara taraf devletlerin uyma yükümlülüğüne ve bu kararların infazını Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi’nin denetlenmesine yönelik “Sözleşme’nin 46. Maddesinin Uygulanması” talebini,
5- Mahkeme bir ihlal tespit ettiğinde, "adil tazmin" sağlanmasına olanak sağlayan “Sözleşme’nin 41. Maddesinin Uygulanması” talebini ayrı ayrı inceledi.
AİHM: Mevcut davadaki yargılamanın uzaması esas olarak TMK'nın pasif yaklaşımından ve "KKTC" makamlarının ağırdan almasından kaynaklanmaktadır
AİHM 1’inci ihlal iddiasını inceledikten sonra, başvurucu şirketin bir noktada TMK duruşmalarına katılmayı reddetse de TMK’da yargılamanın devam ettiği yaklaşık 15 yıllık uzun sürenin yalnızca başvurucu şirketin davranışlarıyla açıklanabileceğini makul görmediğini ve TMK’nın ‘pasif’ bir tutum sergilemesinin yargılamada tutarlılık eksikliğine ve davanın incelenmesinin önemli bir süre uzamasına katkıda bulunmuş olabileceğine dikkat çekti.
AİHM'İN görüşüne göre, mevcut davadaki yargılamanın uzamış doğası, esas olarak TMK'nın pasif yaklaşımından ve "KKTC" makamlarının ağırdan almasından kaynaklanmaktadır. Bu gecikmelerin çoğu, en başından itibaren ilgili belgeler daha etkin bir şekilde hazırlansa ve delil toplamaya çalışılsaydı önlenebilirdi.
AİHM, Türkiye Hükümeti'nin KKTC Yüksek İdari Mahkemesi'nin son uygulaması ve TMK önündeki yargılamalarda aşırı gecikmeler için etkili çözümlerin mevcut olduğu iddiasıyla ilgili argümanına ikna olmadığını bildirdi
AİHM kararında, 1.869 başvurunun çözümünde ve 482.971.921 GBP tazminat ödenmesinde görüldüğü üzere, TMK’nın mülkiyet iddialarını işleme koymakta kaydettiği ilerlemeyi kabul etti. Mahkeme, tazminat, değişim ve iade de dahil olmak üzere sağlanan çeşitli çözüm yollarını da not ettiğini ve bu konuda devam eden çabaları memnuniyetle karşıladığını kaydetti. Ancak, Türkiye Hükümet'inin KKTC Yüksek İdari Mahkeme'nin son uygulaması ve TMK önündeki yargılamalarda aşırı gecikmeler için etkili çözümlerin mevcut olduğu iddiasıyla ilgili argümanına ikna olmadığını vurguladı.
AİHM Türkiye Hükümeti’nin şikâyetçilerin Yüksek İdari Mahkeme önünde tazminat aradıkları ve elde ettikleri davalara dair somut örnekler sunmakta başarısız olduğunu belirtti. Ve bu tür bir kanıtın bulunmaması nedeniyle Yüksek İdari Mahkemesi'nin uygulamada veya gecikmeleri önlemekte ve bu tür davaları hızlandırmakta etkili bir çözüm yolu olarak kabul edilebileceğine ve TMK yargılamalarının aşırı süresi için uygun ve yeterli bir tazminat sağladığına ikna olmadı.
AİHM tarafından TMK'nın başvurucu şirketin iddiasını incelerken tutarlı, özenli ve uygun süratle hareket etmediği tespiti yapıldı. Mahkeme bu tespitin mevcut davayla sınırlı olduğunu, TMK’nın başvuranlar tarafından “takip edilecek bir çözüm yolu olmaya devam ettiği”ni yineledi
Ve bu gerekçelerle “TMK'nın başvurucu şirketin iddiasını incelerken tutarlı, özenli ve uygun süratle hareket etmediğini tespit ettiği’ni ve bu tespitin 1 No'lu Protokolün 1. Maddesi'nin ihlal edildiği sonucuna varması için yeterli olduğuna hükmetti. Ancak bu tespitin “mevcut davayla sınırlı olduğu"nu ve TMK’nın başvuranlar tarafından “takip edilecek bir çözüm yolu olmaya devam ettiği"ni yineledi.
2. iddiaya yönelik ise AİHM, başvurucu şirketin, Evkaf İdaresi'nin müdahalesinin yargılamayı nasıl haksız hale getirdiğini ikna edici bir şekilde göstermekte başarısız olduğunu, TMK’nın mülkiyet iddialarını inceleme yetkisini elinde tuttuğunu ve mülkiyeti otomatik olarak Evkaf’a atamadığını ve başvurucu şirketin TMK yargılamasında vakfın mülkiyet iddialarına itiraz etme fırsatına sahip olduğunu bildirdi.
Evkaf İdaresi’nin davaya katılımının adil yargılama ilkesine uymak için gerekli olduğuna, bu tür bir katılımın yargılamanın tamamında adaletsizliğe yol açtığına dair bir kanıt olmadığına dikkat çekildi
Evkaf İdaresi'nin TMK yargılamasına ilgili taraf olarak katılımının adil yargılama ilkesine uymak için gerekli olduğunu, üçüncü taraf müdahalesi konusunun da yalnızca TMK tarafından değil aynı zamanda mahkemeler tarafından da derinlemesine incelendiğini kaydeden AİHM, mevcut davada keyfiliğe dair herhangi bir belirti görmediğini ve bu tür bir katılımın yargılamanın tamamında adaletsizliğe yol açtığına dair bir kanıt olmadığını bildirdi. Ve başvurucu şirketin bu iddialarının temelsiz olduğunu ve şikâyetinin açıkça dayanaktan yoksun olduğunu belirterek şikâyeti reddetti.
Yüksek İdare Mahkemesi’nden bir yargıcın tarafsızlığının sorgulanması için, ilgili yargıcın maddi çıkarlarının yerel düzeydeki uyuşmazlığın konusuyla doğrudan ilişkili olması gerektiği ve şikâyetin açıkça dayanaktan yoksun olduğu kaydedildi
AİHM ayrıca, yargıçların yargısal görevlerini yerine getirirken ve çeşitli bağlamlarda, kariyerlerinin bir noktasında kendilerinin de davalı da dahil olmak üzere taraflardan biriyle benzer bir konumda olabilecekleri bilinciyle çeşitli davaları incelemek zorunda olmalarının normal olduğunu, ancak bunun, bir yargıcın kendi bireysel durumuna ilişkin özel koşulların yokluğunda, yargıcın tarafsızlığı konusunda şüphe uyandırmaya uygun olarak kabul edilemeyeceğini vurguladı.
Mevcut davanın öznel tarafsızlık açısından koşullarına bakıldığında, temyiz kurulundaki yargıçlardan herhangi birinin başvurucu şirkete karşı kişisel bir önyargı veya düşmanlık beslediğine dair bir kanıt bulunmadığı belirtildi.
AİHM, Yüksek İdari Mahkemesi'deki temyiz heyetinin yargıçlarının veya yakınlarının çeşitli gerekçelerle Rumların mülklerine sahip oldukları tespit edildiğini ancak bu bağlamda bir yargıcın tarafsızlığının sorgulanması için, ilgili yargıcın maddi çıkarlarının yerel düzeydeki uyuşmazlığın konusuyla doğrudan ilişkili olması gerektiğini hatırlattı. Ve bu şikâyetin açıkça dayanaktan yoksun olduğuna hükmetti.
Davacı şirketin ayrımcı muameleye maruz kaldığı iddiası inceleme yapılmasına gerek olmaksızın reddedildi
3’üncü iddiada ise, AİHM başvurucu şirketin ayrımcı muameleye maruz kaldığına yönelik iddiasının inceleme yapmaya gerek olmadığını beyan ederek şikâyeti reddetti.
TMK’da sonuçlandırılmış dava sayısı bekleyen başvuru sayısından halen düşük olsa da ve mevcut davada işlemlerin hızlandırılması gereği açık olsa da TMK’da tutarlı ve uzun vadeli çabaların devam etmesi gerektiği belirtildi
4’üncü talebe ilişkin TMK’da sonuçlandırılmış dava sayısı, bekleyen başvuru sayısından halen çok düşük olsa da, AİHM mülkiyet iddialarının çözümünde kaydedilen ilerlemeyi not etti.
Mahkeme ayrıca Türk makamlarının TMK işlemlerini Sözleşme gerekliliklerine uygun hale getirmeyi amaçlayan çabalarını ve ayrıca Rumların mülkiyet talepleriyle ilgili olarak ilerlemeyi gösteren istatistikleri de not ettiğini bildirdi. Bununla birlikte, mevcut dava, özellikle işlemlerin hızlandırılması (ilgili "KKTC" makamları tarafından TMK’daki mülkiyet taleplerine bir yanıt sağlanması) ve TMK’daki işlemlerde gecikmeler açısından gerçekten etkili bir tazminat sağlayan bir çözüm yolunun oluşturulması konusunda, tutarlı ve uzun vadeli çabaların devam etmesi gerektiği belirtildi.
Davacı Kıbrıs Rum şirketi milyonlarca euro talep etti; AİHM manevi zarar ve dava masrafları için vergi hariç 18 bin euro verdi
5’inci talebe ilişkin olarak başvurucu şirket, maddi zarar talebinde kullanım kaybı için 51 milyon 851 bin 767 avro (EUR) ve Mahkeme'nin kararından itibaren mülkün iadesine kadar her yıl 1 milyon 156 bin 714 avro ile birlikte mülkünün iadesini ve ayrıca manevi zarar açısından 171 bin 550 avro talep etti.
AİHM başvurucu şirketin, TMK önündeki yargılamanın aşırı uzunluğundan kaynaklanan sıkıntı gibi manevi zararlar için 7.000 Avro ve tahakkuk ettirilebilecek her türlü verginin ödenmesine hükmetti. Maddi zarar talebi konusunda, zarara yönelik çok sayıda belirsiz unsur olmasından ötürü karara varmayı sonraya bıraktı.
Davacı şirket ayrıca hukuki temsil ve değerlendirme raporları için yaptığı masraf ve giderler için 31.164,50 Avro talep etti. Mahkeme, elindeki belgeleri ve ölçütleri göz önünde bulundurarak, 11.000 Avro ve tahakkuk ettirilebilecek her türlü verginin ödenmesinin makul olduğunu bildirdi.
Karar için bkz. AİHM
Yorumunuz