Röportajlar

Doğan Sahir: 'Kıbrıs'ın kuzeyinde ev fiyatları düşecek'

Can Sarvan

YeÅŸil Barış Hareketi Genel Sekreteri, ülkemizin tecrübeli mimarlarından DoÄŸan Sahir, deÄŸerli eÅŸi, çok yetenekli sevgili oÄŸlu ve dünya tatlısı çılgın köpekleri ile birlikte bizi evinde ağırladı. 

DoÄŸan Bey ile ilk röportajım deÄŸil. Seneler içinde kaç kere röportaj yaptığımızı unuttum doÄŸrusunu isterseniz. Ama iki ÅŸeyi anımsamamam mümkün deÄŸil: Birincisi yıllar içinde tüm çabalara ve uyarılara karşın Kıbrıs’ta çevrenin ve denizin daha da kirlendiÄŸidir. Ä°kincisi ise son derece önemli bir görevde yer alan kıymetli eÅŸiyle birlikte bu kadar steril ve güzel bir ev ortamını nasıl koruyabildikleri ve eÅŸsiz misafirperverlikleridir. 

Hasbelkader Sahir’lerin evine aç gidecek olsanız tam tok dönersiniz… Utanmasanız muhteÅŸem bir sunumla davet edildiÄŸiniz, evde yapılmış enfes lezzetteki ne varsa hepsini bitirebilirsiniz… Ä°ki tane kalan çiçek dolmasını da yemek vardı ama ayıptır, dur dedim kendime!

HoÅŸ anılar bir yana, iç karartıcı ve belki de hiç duymadığınız gerçeklere hazır olun. Bu röportajda sansür yok, otelcilerden, inÅŸaatçılardan korkan da yok! 

YeÅŸil Kıbrıs’tan betonarme Kıbrıs’a döndük… Oradan baÅŸlarsak…

Öyle… Adanın kısıtlı kaynaklarını, taşıma kapasitesini dikkate almadan ha bire inÅŸaat yaparak bilmem kaç sektöre para akıtılacağı hayallerini kurarak, bir ÅŸeyler yapmaya çalıştıklarını iddia ediyorlar. Böyle her ÅŸeyini satan bir ülkenin kalkınacağını söyleyen bir ekonomist bulamazsınız. Birkaç yerli firma dışında birçoÄŸu paravan, inÅŸaat ÅŸirketi var. Aslında bu para yurtdışına kaçıyor. ÇoÄŸu zaman gelen iÅŸçiler de yurtdışından geliyor.

"Burada okka okka yapılan binaların ağırlıklı sermayesi yurtdışından geliyor. Bu kaynakların kara para olduÄŸuna dair bize gelen bilgiler var ancak ispatlayamıyoruz. Böyle olduÄŸu söyleniyor. Bu sermayenin kara para olma ihtimali çok yüksek"

Paravan ÅŸirketler derken… 
Burada okka okka yapılan binaların ağırlıklı sermayesi yurtdışından geliyor. Bu kaynakların kara para olduÄŸuna dair bize gelen bilgiler var ancak ispatlayamıyoruz. Böyle olduÄŸu söyleniyor. Bu sermayenin kara para olma ihtimali çok yüksektir. Bizim ülkemizde bu kadar sermaye nereden doÄŸdu? AraÅŸtırılsa ortaya çıkacaktır zaten. Bu iÅŸin içerisinde olan insanlar hesap kitap yaptığında bu kadar kısa bir süre içerisinde, bu kadar büyük yatırım yapabilecek bir çalışma sistemi olmadığını söylüyor.

Ama bir yandan da ÅŸu var: Bu ülkedeki fırsatları kendince deÄŸerlendirip, uygun, kelepir arsaları kapatıp fahiÅŸ fiyatlarla satanlar da var. Ülkemize ısrarla bir kalabalık davet ediyoruz. Çevre açısından taşıma kapasitesi nedir bu ülkenin? Suyumuz yetmiyor diye ta Türkiye’den su getiriyoruz. Türkiye ÅŸu anda BirleÅŸmiÅŸ Milletler’e göre su fakiri olma riski en yüksek ülkelerden biridir. Belki bize bir süre daha gelecek ama 5-10 yıl sonra o suyun gelememe ihtimali çok yüksek. Çünkü Türkiye 5 sene içinde su fakiri ülkeler listesine girecek.

Biz kendi kaynaklarımıza bakmadan büyük yanlışlar yaptık. Adalılar olarak 1974’ten önce, hatta 1963’ten önce, örneÄŸin Güzelyurt’ta çok su isteyen, Güzelyurt’u tuzlandıran bir faaliyet olarak bölgeye portakal, narenciye ektik. Narenciyede neredeyse 1 numarayken deÄŸeri de düÅŸünce narenciye artık bitti gibi. Türkiye’ye bile doÄŸru dürüst satış yapamıyoruz bugün. Ä°ç piyasada da tüketemiyorsak suyu neden portakala harcıyoruz?

Ä°srail bizim 10 katımız büyüklüÄŸünde narenciye üretiyor. Bunu suyu nasıl yanlış kullandığımıza örnek olarak verdim. Bizim yaptığımız araÅŸtırmaya göre, ülkemizde yüzyılın başından itibaren düÅŸen yağış miktarına iliÅŸkin veriler var. DüÅŸen yağış miktarı %12 küsur azalıyor. Fakat buna raÄŸmen yağışın sadece %8,5’ini tutabilsek ÅŸu an yaptığımız tarımsal faaliyetler, turizm faaliyetleri, evsel ihtiyaçlar ve sanayi faaliyetlerinin tamamını karşılayacak miktarda su elde edebiliriz. Ülkemizdeki derelerde eskiden sayaçlar vardı. Sayaçları da yok ettik. O sayaçlar 1974’e kadar faaldi ve kayıtları da var. Sonra sayaçlar para eder zannedilerek ganimet misali çalındı. Türkiye’den Devlet Su Ä°ÅŸleri bazı derelere yeni sayaçlar taktı. O sayaçlar da kayboldu, bir daha da sayaç konmadı.

Çevredeki çöplere ve denize geldiÄŸimizde ise tablo daha da kötüleÅŸiyor sanırım…

100’e yakın vahÅŸi çöp alanımız var. Yasa dışı olarak ulu orta çöpler dökülüyor. Bu çöplerin pis suları yeraltına sızıyor ve dereler üzerinden denizlere ulaÅŸabiliyor. Böylece hem yeraltına giden suyu kirletiyoruz hem de denizleri. Zaman zaman denizlerde toplu balık ölümlerine ÅŸahit olduk. Kukla (Köprü) Göleti’nde toplu balık ölümleri oldu. MaÄŸusa’da, Gülseren Göleti’nde veya Çanakkale Göleti’nde, Glapsides’de toplu balık ölümleri yaÅŸandı. Deniz kıyılarımıza kadar gelen bu tür kirlilikler mevcut. Plansız, taşıma kapasitesi hesaplanmadan, alt yapısı hazırlanmadan kıyılara bir sürü binalar diktik. Åžimdi onların da pislikleri denize akıyor ve deniz kirleniyor.

"Deniz kenarında olan evlerden kanalizasyon kuyulardan sızarak doÄŸrudan denize gidiyor. Ama bazı turistik tesislerde, özellikle denizin içerisine aleni borular döÅŸeyen ve ‘ben bunu ilerden boÅŸalttım kardeÅŸim nesi var bunun’ diyenler var. Kanalizasyon böyle deÅŸarj ediliyor"

Kıbrıs’ın kuzeyinde kanalizasyon aslında yok ve sınırlı arıtma nedeniyle kanalizasyon denize akıyor. Peki ama ev alanlar neden bunu sorgulamıyor?

Bir kısmı için sözde ön arıtma yapılıyor, bir kısmı da kuyulara veriliyor. Deniz kenarında olan evlerden kanalizasyon kuyulardan sızarak doÄŸrudan denize gidiyor. Ama bazı turistik tesislerde, özellikle denizin içerisine aleni borular döÅŸeyen ve ‘ben bunu ilerden boÅŸalttım kardeÅŸim nesi var bunun’ diyenler var. Kanalizasyon böyle deÅŸarj ediliyor.

Kıbrıs’ın güneyinde kanalizasyon denize dökülmüyor deÄŸil mi?

Hayır. Bizde de, orada da aynı yasalar var. Bir turizm tesisi yapılacağında olmazsa olmaz arıtma sistemini yapmak ilk koÅŸullardan biridir. Bizde yapılıyor ama minyatürü yapılıyor. Yapmış görünmek için yapılıyor arıtma tesisleri. Ä°ÅŸe yarıyor deÄŸil bu minyatür artıma tesisleri.

"Kabaca söyleyebilirim ki eski oteller hariç, yani 1974 öncesi yapılan oteller hariç neredeyse yeni yapılan otellerin tamamı minyatür arıtma sistemleri kurdu. Sırf yasal olsun diye göstermelik yapıldı bunlar. Güneyde ise yasalara uyuluyor ve olması gerektiÄŸi ölçüde arıtma tesisi yapılıyor (...) Bizde 50 kiÅŸilik bir kapasite ile baÅŸlıyoruz deniyor ve o öyle kalıyor. Otelin kapasitesi katbekatına çıkıyor ama otelin arıtma tesisi halen 50 kiÅŸilik. Gözlerimizle gördük, resimleri de var. 100 metre ileriye borular döÅŸenmiÅŸ ve kanalizasyonu denize deÅŸarj ediyorlar. Kanalizasyon atıklarının denizde 100 metre ileriye taşınması hiçbir anlam taşımıyor. Dalgalar atacak gene onu"

Böyle, olması gerekenden küçük arıtma tesisine sahip kaç otel var?

Kabaca söyleyebilirim ki eski oteller hariç, yani 1974 öncesi yapılan oteller hariç neredeyse yeni yapılan otellerin tamamı minyatür arıtma sistemleri kurdu. Sırf yasal olsun diye göstermelik yapıldı bunlar. Güneyde ise yasalara uyuluyor ve olması gerektiÄŸi ölçüde arıtma tesisi yapılıyor. Biz incelemeye gittiÄŸimizde, ÇED raporları toplantılarına da gidiyoruz. Bizde 50 kiÅŸilik bir kapasite ile baÅŸlıyoruz deniyor ve o öyle kalıyor. Otelin kapasitesi katbekatına çıkıyor ama otelin arıtma tesisi halen 50 kiÅŸilik. Gözlerimizle gördük, resimleri de var. 100 metre ileriye borular döÅŸenmiÅŸ ve kanalizasyonu denize deÅŸarj ediyorlar. Kanalizasyon atıklarının denizde 100 metre ileriye taşınması hiçbir anlam taşımıyor. Dalgalar atacak gene onu. Zaten bu kirliliÄŸin denize atılması yasaya aykırıdır. 

Evlerden çıkan kirlilik de denize atılıyor. Onlar ne kadar uzaÄŸa atılıyor?

Girne’den örnek vereyim: Evlerden kaçak olarak Lapta’da ya da KaÅŸgar Court’un orada daha önce görüldüÄŸü gibi denize atılan kanalizasyon var. Girne Limanı’ndaki eski binalardan kanalizasyonun denize aktığını da gördük. Normalde hepsinin arıtma tesisi olması gerekir ama denize akıtılıyor. Bazı bölgelerde sözde arıtma sistemleri var. Girne’den bahsedersek maksimum 10 bin kapasiteli bir tesis var. Onu da biz yapmadık. Çok eskiden kalmadır arıtma tesisi. KaÅŸgar’dakini de bir dönem revize ettiler. Girne’de yeni sistem kurulmadı. Fakat MaÄŸusa’da yapıldı. Güzelyurt’ta ve LefkoÅŸa’da da yapıldı. Ancak yeni yapılanlar arasında en büyüÄŸü sayılan LefkoÅŸa’dakinin kapasitesi bile her sakini kapsayacak kadar büyük deÄŸil. Girne nüfusu 70 bine çıkmış durumda. Yani her 7 evden birisi arıtma tesisini kullanamıyor. Kullanıyorsa da kanalizasyon yeteri kadar arıtılmıyor. O arıtma tesisinde zaman zaman sorunlar çıktığında emniyet deÅŸarjı dedikleri, o pis suyu yola boÅŸaltamayacaklarından denize boÅŸaltıyorlar. Sıkıntı olduÄŸunda ÅŸehir içinden denize deÅŸarj etmeler de oluyor. Arıtma tesisinden de denize atılıyor. Geçenlerde Girne'de küçük bir arıza olmuÅŸ, kirli su denize deÅŸarj edilmiÅŸ.

"Devlet izin verdiÄŸinde ben sana yolunu, sokağını, elektriÄŸini, servisini sunacağım diye izin vermelidir. Bunları veriyor olması lazım ama bu hizmetleri vermiyor. Ä°nÅŸaatı yapana da yükümlülük vermiyor. Ä°nsanlar da çok kolay ikna olup, bile bile gidip oralardan ev satın alıyorlar. Bu bir örnek sadece. Girne’de gökdelenlerin kanalizasyonları nereye gidiyor? Ä°skele’de farklı mı? Bu yapıların çok miktardaki atıkları ne olacak? Ha bire bina yapılıyor. Hatta devlet teÅŸviki var. Bir deÄŸil 4 tane yapıyorlar. ‘Yapınız, satınız da tamamdır’ diyorlar. Ama ne olacak sonunda? Bu atıklar önce yeraltına, oradan denize ulaşıyor. Her halükârda bütün kirlilik denize ulaşır"

Ev satın alanlar kanalizasyon olmadığını, atıkların kuyuları doldurduÄŸunu ve bunların boÅŸaltılması gerektiÄŸini, bir kısmının da denize döküldüÄŸünü bilmiyor…

Bir yere bir yerleÅŸim yeri açacaksanız, her ÅŸeyini planlayıp yapmanız lazım. MaÄŸusa’dan örnek vereyim bu sefer: Tuzla bölgesi sulak alandır ve 40-50 cm’den sonra her zaman su çıkar. Altyapısı, kanalizasyonu yok. Buraya kuyu kazsanız, su gitmez çünkü yerin altı zaten su dolu. Ama orada inÅŸaat yapılmasına izin veriliyor. Devlet izin verdiÄŸinde ben sana yolunu, sokağını, elektriÄŸini, servisini sunacağım diye izin vermelidir. Bunları veriyor olması lazım ama bu hizmetleri vermiyor. Ä°nÅŸaatı yapana da yükümlülük vermiyor. Ä°nsanlar da çok kolay ikna olup, bile bile gidip oralardan ev satın alıyorlar. Bu bir örnek sadece. Girne’de gökdelenlerin kanalizasyonları nereye gidiyor? Ä°skele’de farklı mı? Bu yapıların çok miktardaki atıkları ne olacak? Ha bire bina yapılıyor. Hatta devlet teÅŸviki var. Bir deÄŸil 4 tane yapıyorlar. ‘Yapınız, satınız da tamamdır’ diyorlar. Ama ne olacak sonunda? Bu atıklar önce yeraltına, oradan denize ulaşıyor. Her halükârda bütün kirlilik denize ulaşır. LefkoÅŸa’dan bile Kanlıdere’den Meserya’ya, oradan da MaÄŸusa’ya denize gidiyor. Giderken havadan dolayı, ısıdan dolayı biraz deÄŸiÅŸiyor ama içindeki kimyasallarla birlikte kanalizasyon atıkları yeraltına geçiyor. Yeraltına giden kirlilik ya mikrobiyolojiktir, bakteriler ve mikroplar üretir ya da kimyasaldır. Yeraltına sızan kirliliÄŸi temizleyebilen, bilinen hiçbir teknoloji yoktur. Yeraltındaki suyu kirletirsek bir daha temizleme ÅŸansımız yok. DoÄŸa kendi kendini milyon yıllar sonra temizler mi onu da bilemiyoruz. Yeraltındaki su kirlendi mi oradan kullandığımız su bizi kirletiyor, hasta ediyor.

Dünyada kullanılabilir su miktarı çok azaldı…

Evet, çok azaldı. Okyanuslar ve denizlerle dünyanın 3/2’si su olsa da dünyanın toplam suyunun %98,5’u tuzlu sudur, sadece kalan %1,5’i tatlı sudur. Bunun da bir kısmı ÅŸu anda buzullarda donmuÅŸtur. Ä°nsanlığın çok az bir suyu kullanma ÅŸansı var. Bu nedenle susuzluktan, yeterli su alamayıp hastalanan insanlar ölmektedir. Yeraltı suları eskiden tamamen ÅŸebeke suyuydu. Türkiye’den gelen su ÅŸebeke suyudur ancak yer yer halen yeraltı suyu kullanılıyor. Yeraltı suyu daha çok Güzelyurt’tadır ama oraları da tuzlandı. Bir zamanlar MaÄŸusa’ya gelen su Güzelyurt’tan geldiÄŸi için deniz suyu gibi tuzluydu. O hat artık kapatıldı fakat yine de baÅŸka bölgelerden gelen sular var. Lefke bölgesinde maden atıklarından kirlenen su bahçede kullanılıyor. Türkiye’den gelen suyla henüz tarım yapılmıyor. %45’i doÄŸrudan denize gidiyor. Çünkü daha tünel tamamlanmadı. 

YetiÅŸtirilen ürünlerin bu kirlilikten etkilenmemesi mümkün mü?

YeÅŸil Barış Hareketi olarak mevcut kullanılan suya yeraltından kanalizasyon karışıp karışmadığını sürekli sorguluyoruz. Tarımda kullanılan su ve içilecek su belirli bir standartta olmak zorundadır. Bırakın yeraltı suyunu, ÅŸimdi deniz mevsimi geliyor. Her bölgeden deniz suyunun alınması ve standartlara uygunluÄŸunun açıklanması gerekiyor. Lefke’de tarımsal faaliyetlerde, bahçelerde kullanılan, eski madenin kirlettiÄŸi suları da denetlemiyorlar.

Siz gönlünüz rahat sebze alabiliyor musunuz?

Çok rahat alamıyorum. Ama yemek zorundayım. Tavuk eti alıyorsun Salmonella, dana eti alıyorsun Brusella, suda Koli Basili; her ÅŸey de bir sorun olabilir aslında. Ä°nsanların saÄŸlığını denetleyecek otoritelerin görevini yapması gerekiyor.

"Biz o ÅŸöhrete ulaÅŸtığımız anda ki yavaÅŸ yavaÅŸ kötü bir ÅŸöhrete sahip olmaya baÅŸlıyoruz; denizlerin kirli olduÄŸu görüldükçe turistler gelmeyecek buraya"

Denize kanalizasyon atıklarının boÅŸaltılması sonucunda örneÄŸin Girne’de nüfus ÅŸimdi 70 bin, 100 bine çıktığında ne olacak? MaÄŸusa ve Ä°skele’de de nüfus artıyor. Kısa ve orta vadede neler yaÅŸayacağız? Ve kuzeyde denizdeki kirlilik güneyi de etkiler mi?

Güneyi turizm açısından kesinlikle olumlu etkiler. Biz o ÅŸöhrete ulaÅŸtığımız anda ki yavaÅŸ yavaÅŸ kötü bir ÅŸöhrete sahip olmaya baÅŸlıyoruz; denizlerin kirli olduÄŸu görüldükçe turistler gelmeyecek buraya. Bırakın turistleri ev satın almak isteyen de gelmeyebilecek. Bizde mülkler biraz daha ucuzdur diye satabiliyoruz. O ucuzluÄŸa raÄŸmen çevre kirliliÄŸini fark edip, daha eskiden adanın kuzeyine gelmiÅŸ olanlar evlerini satıp kaçmaya baÅŸladı.

"Buranın elektriÄŸi bize bile yetmiyor! Yiyecekleri ürün var mı yok, zira tarlalarda üretim yapılacak yerlere apartman diktik. Domates üretim alanı kalmadığı için 40 TL oldu. Daha da pahalı olacak. Ä°nsan nüfusu çoÄŸaldıkça daha çok kiÅŸiyle var olanı bölüÅŸeceÄŸiz. Üretim sınırlıysa ürün daha pahalıya çıkacak. Nüfusu suni olarak artırdığınızda üretim alanlarını da yok ediyorsanız, yerel ürünlerin fiyatları daha da artar"

Mimar olarak da bu konuda duyumlarınız mı var?

Eskiden kalma yabancılar zaten gidiyor. Onlar geldiÄŸinde ada sessiz sakin, ulaşımı kolay, yiyeceÄŸi bol, temiz ve doÄŸal diye geliyorlardı. Ama ÅŸimdi ne doÄŸal gıda kaldı ne ulaşımın rahatlığı kaldı; ne elektrik var ne de su… Çevreye bakıldığında her yer beton ve karmakarışık, birbirinin içinde, estetik yoksunu binalarla kaplı. BütünlüÄŸü olmayan, bir karakteri olmayan binalar yığını arasında yorucu bir manzara oluÅŸtu. Ülkenin demografik yapısında inanılmaz bir deÄŸiÅŸim, hatta bozulma var. Çünkü ihtiyaçtan fazla bir arz söz konusu. Plansızlık o kadar fazla ki kime, nereyi, ne kadara satacaklarını incelemeden, talep profilini çıkarmadan ha bire inÅŸaat yapıyoruz satacağız diye. Bir ürün çıkarırken bunun nereye pazarlanacağı, pazarlanacak kitlenin ne istediÄŸinin bilinmesi gerekir. Kot pantolon üreteceÄŸim, Hollywood’da satacağım. Ama belki onlar kot deÄŸil daha abiye bir ÅŸeyler satın almak istiyor. Onlara göre yapmamız lazımken bizde böyle bir planlama yok. Ben yapayım da kim alırsa alsın gibi düÅŸünülüyor. 30 metrekarelik, 80 metrekarelik evleri villa diye satıyorlar. Oysa villa özgün, kopyası olmayan ev demektir. Biz aslında toplu konut yapıyoruz. Onları da villa diye satıyoruz. Satın alan geliyor, bir bakıyor hepsi aynı. ‘Hani benimki villaydı’ diyor. Çocuk sokaÄŸa çıkıyor, evine dönmek istediÄŸinde evi bulamıyor çünkü evlerin hepsi birbirine benziyor. Bizim bu profili belirlememiz, mevzuatlarımıza kadar deÄŸiÅŸiklik yapıp ona göre inÅŸaatları ÅŸekillendirmemiz lazım. Ve o çerçevede ürünü sunmamız ve kayıt altına almamız gerekir.

Bu inÅŸaatlar turizme katkı falan deÄŸildir. Kayıt altında olursa turizme katkı olur. Bizde kim satıyor, kim kiralıyor, kime satıyor, ne kadara satıyor ya da ne kadara kiralıyor hiçbir ÅŸey belli deÄŸil. Adam Almanya’dan çıkıp geliyor, John’dan ev kiralıyor. Evin kirasını ödeyip ülkesine geri dönüyor. Bu profil tanımlanmalı ve ona göre binalar yapılmalı ve ona göre teÅŸvikler verilmelidir. Yolu, sokağı, hizmeti, arıtması, suyu, elektriÄŸi, mülkleri alan ya da kiralayanların ne iÅŸ yapacağına, kim olduklarına dair ulaşılabilir bilgilerin kayıt altında olması gerekir. Buranın elektriÄŸi bize bile yetmiyor! Yiyecekleri ürün var mı yok, zira tarlalarda üretim yapılacak yerlere apartman diktik. Domates üretim alanı kalmadığı için 40 TL oldu. Daha da pahalı olacak. Ä°nsan nüfusu çoÄŸaldıkça daha çok kiÅŸiyle var olanı bölüÅŸeceÄŸiz. Üretim sınırlıysa ürün daha pahalıya çıkacak. Nüfusu suni olarak artırdığınızda üretim alanlarını da yok ediyorsanız, yerel ürünlerin fiyatları daha da artar.

"Demografik yapının deÄŸiÅŸiminin yanı sıra inÅŸaatta arz o kadar fazladır ki satamadıkça fiyatları düÅŸürmek zorunda kalacağız. Gene almayacaklar. Bu binaları beÄŸenen insanların kalitesi de belirli bir sınırdadır. Kıbrıs yemyeÅŸil bir yer midir ki gelen 14’üncü kattan etrafı seyredecek? EÄŸreti bu binalardan mülk alanlar da ucuza olduÄŸu için alacak. Kaliteli insan bu manzaraya yatırım yapmaz. Bu zaten baÅŸladı. Eskiden kuzeye gelen insanlar nezih insanlardı. Emekli yargıçtı, devlet memuruydu veya iÅŸ insanıydı. EmekliliÄŸinde, buradan rahatlığı için ev alıyordu. Åžimdi bu insanlar kaçıyor. O rahatlık kalmadı. O kalitede insanlar da iyi para döken insanlardı. Kalite bozulduysa kim gelecek ev almaya? Sıradan insanlar gelecek. O da demografik yapıyı daha da bozacak. Ä°nÅŸaatların düÅŸen kalitesi daha da düÅŸecek. Zaten servisi olmayan binalar kalitesiz sayılır. Yeteri kadar elektriÄŸi olmayan bir ülkede, bir yangın çıktığında kaçacak yeri olmayan binalara, itfaiyenin eriÅŸemediÄŸi binalara kaliteli insan gelir mi? Adam kalp krizi geçirmiÅŸ 12’inci katta. Elektrikler kesildiÄŸi için ve itfaiye yasa gereÄŸi belirli kattan yukarısına çıkamadığı için ne olacak? Öldü adam!"

Demografik yapının deÄŸiÅŸiminin yanı sıra inÅŸaatta arz o kadar fazladır ki satamadıkça fiyatları düÅŸürmek zorunda kalacağız. Gene almayacaklar. Bu binaları beÄŸenen insanların kalitesi de belirli bir sınırdadır. Kıbrıs yemyeÅŸil bir yer midir ki gelen 14’üncü kattan etrafı seyredecek? EÄŸreti bu binalardan mülk alanlar da ucuza olduÄŸu için alacak. Kaliteli insan bu manzaraya yatırım yapmaz. Bu zaten baÅŸladı. Eskiden kuzeye gelen insanlar nezih insanlardı. Emekli yargıçtı, devlet memuruydu veya iÅŸ insanıydı. EmekliliÄŸinde, buradan rahatlığı için ev alıyordu. Åžimdi bu insanlar kaçıyor. O rahatlık kalmadı. O kalitede insanlar da iyi para döken insanlardı. Kalite bozulduysa kim gelecek ev almaya? Sıradan insanlar gelecek. O da demografik yapıyı daha da bozacak. Ä°nÅŸaatların düÅŸen kalitesi daha da düÅŸecek. Zaten servisi olmayan binalar kalitesiz sayılır. Yeteri kadar elektriÄŸi olmayan bir ülkede, bir yangın çıktığında kaçacak yeri olmayan binalara, itfaiyenin eriÅŸemediÄŸi binalara kaliteli insan gelir mi? Adam kalp krizi geçirmiÅŸ 12’inci katta. Elektrikler kesildiÄŸi için ve itfaiye yasa gereÄŸi belirli kattan yukarısına çıkamadığı için ne olacak? Öldü adam! Kanalizasyon debiyle çalışır. Gökdelen yaptınız, o kadar insanın atığının nereye gideceÄŸini düÅŸünen var mı? Yeraltından ya da doÄŸrudan denize gitsin diyorlar.

"Kesinlikle Kıbrıs’ın kuzeyinde ev fiyatları gereksiz yere yüksektir diyebiliriz. Güney fiyatlarına yaklaÅŸtık ama bizde altyapı eksik, yol eksik, servis eksik; çöp arabası bile sokaÄŸa giremediÄŸi için insanlar yandaki boÅŸ arsaya, dereye çöpü dökmek zorunda kalıyor"

Güney Kıbrıs’taki ev fiyatları ile Kıbrıs’ın kuzeyindeki daire ve ev fiyatları arasında çok büyük fark yok. Ama güneyde kanalizasyon yapısına ayrıca para dökülüyor. O zaman bizde ev fiyatları gereksiz yere yüksektir diyebilir miyiz?

Kesinlikle Kıbrıs’ın kuzeyinde ev fiyatları gereksiz yere yüksektir diyebiliriz. Güney fiyatlarına yaklaÅŸtık ama bizde altyapı eksik, yol eksik, servis eksik; çöp arabası bile sokaÄŸa giremediÄŸi için insanlar yandaki boÅŸ arsaya, dereye çöpü dökmek zorunda kalıyor. Devlet zengin deÄŸil, belediyeler çok fakir. O kadar dağınık bir yere servis götüremezler.

"Güneye göre ev fiyatları kuzeyde çok az daha düÅŸüktür diyebiliriz. Bu gerçekleri bilmeyen insanlar ne kadar kârla bu binaların satıldığını da bilmiyor. Ve bu altyapı yatırımları yapılmadan satış yapıldığı için kârlar bizde cebe kalıyor"

Normal bir altyapı varmış gibi gösterilerek, güneydeki evler kadar kuzeyde pahalıya ev satılıyor diyebilir miyiz?

Güneye göre ev fiyatları kuzeyde çok az daha düÅŸüktür diyebiliriz. Bu gerçekleri bilmeyen insanlar ne kadar kârla bu binaların satıldığını da bilmiyor. Ve bu altyapı yatırımları yapılmadan satış yapıldığı için kârlar bizde cebe kalıyor.

"Bu gerçekler ortaya çıktığı için bunu fark edenler kaçıyor. Buraya herkesi getirdiÄŸimiz için seviye de düÅŸüyor. Biraz önce söylediÄŸim gibi zaten bu fiyatlara mülk alacak buraya gelmeyecek. Gelenin seviyesine göre mülklerin fiyatları da aÅŸağıya inecek"

Kıbrıs’ın kuzeyinde inÅŸaatçılık yapmak güneyine göre çok daha kârlıdır bu durumda…

Evet, çok kârlıdır. Ama bir dönem daha böyle devam eder en fazla. Mum yatsıya kadar yanar. Çıkacak ortaya. Kaldı ki bu gerçekler ortaya çıktığı için bunu fark edenler kaçıyor. Buraya herkesi getirdiÄŸimiz için seviye de düÅŸüyor. Biraz önce söylediÄŸim gibi zaten bu fiyatlara mülk alacak buraya gelmeyecek. Gelenin seviyesine göre mülklerin fiyatları da aÅŸağıya inecek.

Turistler açısından deniz kirliliÄŸinin daha da görünür olması ne zaman söz konusu olacak size göre?

Åžu anda denize baktıklarında görüyorlar. Denize girdiklerinde kokluyorlar, anlaşılıyor. Ä°nÅŸaatların özellikle yoÄŸun olduÄŸu yerlerde deniz köpük köpüktür. Kıyıdaki yosunlaÅŸmanın ve kayaların siyahlaÅŸmasının, hepsinin kirlilikten kaynaklandığını, kanalizasyonun denize deÅŸarj edilmesi nedeniyle olduÄŸunu bilen biliyor. Bu da yeni bir ekosistem oluÅŸtuÄŸunu, atıklar üzerinden beslenmek isteyen baÅŸka canlılar olduÄŸunu gösterir. Çok küçük, mantara benzer organizmalardan baÅŸlayarak mikro ölçekteki bazı baÅŸka canlılar doÄŸada üremeye baÅŸlıyor. Denize girdikçe hastalanma riskimiz artıyor.

Siz denize giriyor musunuz?

Girne’de denize artık girmiyorum. MaÄŸusa’da denize giderdim. Artık orası da kirlenmeye baÅŸlıyor. Bakacağız.

Yer de kalmadı denize girecek…

DoÄŸru, kalmadı. Deniz analarından ÅŸikâyet ediliyor. Deniz anaları denizin kirlendiÄŸinin iÅŸaretidir. Gelsinler de temizlesinler denizi gibi bakmak lazım halbuki. Sorunları büyüterek, sürekli olarak bugünü kurtarıp her ÅŸeyi yarına ötelediÄŸimiz için BM’nin 28 Åžubat’taki son raporunda belirtildiÄŸi üzere ‘Ä°ÅŸlediÄŸimiz suçları yeni nesillerin sırtına yüklemekten vazgeçmeliyiz’. Sorunu yaratan bizsek biz çözmeliyiz ve yeni nesle temiz bir dünya bırakmalıyız.

"Önlemler alınmazsa 2035 yılında birkaç günlüÄŸüne de olsa bu buzullar eriyecek ve mevsim döndüÄŸünde tekrar buzullar oluÅŸacak ama tam o birkaç gün içerisinde de bu görüntü ortaya çıkabilecek. Bu durumda deniz kıyılarına yapılan villalar, apartmanların hepsi suyun altında kalacak. Denizin ötesinde olanlar da deniz kıyısında olacak. Sular altında kalacak olan bölgelerin Girne’nin bazı kıyıları, Güzelyurt’un bazı ovaları, MaÄŸusa körfezi, bütün Ä°skele kıyısı ile birlikte Aslanköy’e kadar uzanma ihtimali bile var. Orada yapılan bütün yatırımların hepsi çöpe gidecek"

Küresel ısınma ve denizin yükselmesi ile ilgili olarak Girne’de deniz Ozanköy’e kadar gelebilir diyorsunuz…

National Geographic’te yayınlanan bazı çalışmaların toplamından çıkan sonuçtur bu. Buzullar eriyor, bu su denize karışacak. Okyanuslar yükselecek. Sadece suyun kendisinden kaynaklanmayacak bu durum. Okyanuslarda sıcak ve soÄŸuk kuÅŸakların hareketleri sonucu soÄŸuktan sıcaÄŸa, tuzludan tatlıya doÄŸru akan suyla bazı yerlerde daha fazla, bazı yerlerde daha az yükselme meydana gelecek. Bütün kutuplardaki buzullar erirse, karalardaki Everest’teki, Kilimanjaro’daki buzullar da erirse adamız üçe bölünecek. MaÄŸusa’dan baÅŸlayıp Meserya’yla birlikte çok düz bir ovamız var. O ova alanı sular altında kalacak. Önlemler alınmazsa 2035 yılında birkaç günlüÄŸüne de olsa buzullar eriyecek ve mevsim döndüÄŸünde tekrar buzullar oluÅŸacak ama tam o birkaç gün içerisinde de bu görüntü ortaya çıkabilecek. Bu durumda deniz kıyılarına yapılan villalar, apartmanların hepsi suyun altında kalacak. Denizin ötesinde olanlar da deniz kıyısında olacak. Sular altında kalacak olan bölgelerin Girne’nin bazı kıyıları, Güzelyurt’un bazı ovaları, MaÄŸusa körfezi, bütün Ä°skele kıyısı ile birlikte Aslanköy’e kadar uzanma ihtimali bile var. Orada yapılan bütün yatırımların hepsi çöpe gidecek.

En az etkilenecek olan bölgeler neresi olacak?

LefkoÅŸa ve Girne’nin yüksek kısımları en az etkilenecek olan bölgeler.

"Havuz suyu lüksün lüksü oluyor bu ÅŸartlar altında. Havuz suyu bizim gibi sıcak ülkelerde durduÄŸu yerde 1,5 ton suyu havaya veriyor. Bu da 4-5 kiÅŸilik bir ailenin günlük tüketimidir ve bu su boÅŸu boÅŸuna buhar oluyor"

Son olarak çim ve yüzme havuzu meselelerini sormak istiyorum. Bazı ülkelerde küresel ısınma nedeniyle çimlerin sulanmasına kısıtlama getirilmeye baÅŸlandı. Havuzlarını kapatmayanlara deniz suyundan arıtma yapmaları isteniyor. Bizde ise havuzlar yapılmaya devam ediliyor…

Atık suyu bile denize dökmek yanlış artık. Havuz suyu lüksün lüksü oluyor bu ÅŸartlar altında. Havuz suyu bizim gibi sıcak ülkelerde durduÄŸu yerde 1,5 ton suyu havaya veriyor. Bu da 4-5 kiÅŸilik bir ailenin günlük tüketimidir ve bu su boÅŸu boÅŸuna buhar oluyor. Bir ailenin, normal ihtiyacına göre havuzu da varsa 3-4 katı daha fazla su harcıyor. Ä°kincisi, bu havuzların zaman zaman, ‘backwash’ denilen bir filtre yıkaması var. Birkaç ton su da bu yıkamalar sırasında gidiyor. O su, sadece su kaybına neden olmuyor. O su kullanılan kimyasallar nedeniyle kirletilmiÅŸ bir sudur. O suyu sokaÄŸa boÅŸaltmak suçtur aslında. Kimyasalla kirlenmiÅŸ havuz suyunun ayrı bir tankerle alınıp bir arıtma tesisine götürülmesi lazım. O da yapılmıyor. Sokaklarda atılan su gittiÄŸi yere kadar gidiyor ve yeraltına da gidiyor. Çimene gelince, her bir çimenlik alan 7 metrekare yükseklikte bir su sütunu demektir. Çim çok su ister ve çime harcanan su büyük bir israftır. Su bitince, elektrik daha da pahalanınca insanlar zaten ne havuz kullanacak ne çim ekecek.

:

Yorumunuz