Röportajlar

Prof. Dr. Mehmet Hasgüler: '10 seneyi geçen üniversitelerden vergi alınması lazım'

Can Sarvan

Uzun zamandır görüÅŸecekken bir türlü vakitsizlikten bir araya gelemediÄŸimiz Prof. Dr. Mehmet Hasgüler’le neden seçimlere katıldığını ve Meclis’e girerse nasıl bir Kuzey Kıbrıs için mücadele edeceÄŸini konuÅŸtuk. 

Kıbrıs’ta YÖDAK (YükseköÄŸretim Planlama, Denetleme, Akreditasyon ve Koordinasyon Kurulu) BaÅŸkan Yardımcısı olarak iÅŸine ve toplantılarına yıllardır bisikletle gidip gelen ve bu tercihinden en sıcak yaz günlerinde veya kışın yaÄŸmurunda ve çamurunda da kesinlikle ödün vermeyen Hasgüler, sadece bu yanıyla bile kiÅŸiliÄŸi hakkında ipucu veriyor. 

Demokrat Parti’den, 4. sırada MaÄŸusa milletvekili adayı olan Mehmet Hasgüler seçimleri kazanırsa Meclis’te inatçı, istikrarlı ve mücadeleci kiÅŸiliÄŸi ile ses getireceÄŸe benziyor.

KKTC’de resmi kripto paraya geçilmesini öneriyorsunuz. Neden böyle bir öneri geliÅŸtirdiniz?

Benim siyasete girme nedenim pandeminin ülkemizde ve dünyada açığa çıkarmış olduÄŸu çaresizliktir. Küçük bir virüsün BirleÅŸik Krallık, Ä°talya ve Ä°spanya gibi ülkeleri bile kaldırıp kaldırıp yere fırlattığını gördük. Ä°ngiltere BaÅŸbakanı Johnson neredeyse tahtalı köye gidiyordu. ABD ile birlikte bütün bu ülkeler neo liberal politikalarla saÄŸlık sistemini özelleÅŸtirmiÅŸlerdi. Pandemi dijitlalleÅŸmeyi ve robotlaÅŸmayı arzulayan belli baÅŸlı büyük güçlere büyük bir avantaj saÄŸladı. Cypro Kripto ile kripto para sistemine geçiÅŸi önermemin nedeni, TL’deki deÄŸer kaybı ve büyük bir hayat pahalılığının oluÅŸmuÅŸ olmasıdır. Ve bu süreç bizi Türkiye’ye çok bağımlı kılıyor. Öte taraftan Euro önerisini yapanlar oldu. Euro da dolar gibi tek kutuplu dünyanın para birimidir. Bugün Rusya var, Çin var, Hindistan var ve bu ülkeler neden dolarla alışveriÅŸ yapsın ki? Dünya dijitalleÅŸirken Cypro Kripto önerim bağımsızlığa vurgu yapmamızı saÄŸlıyor. Kıbrıs Türk halkının 4,5 milyar Euro’luk mevduatı olduÄŸunu akılda tutarak ve Cypro Kripto yasasını çıkararak devlette ve özel sektörde çalışan insanlarımızın maaÅŸları bu Cypro Kripto kartlarına yatırılabilecek. Ülkemizde % 80’e yakın, hatta biraz daha fazla kayıt dışı para var, okul harçlarında, casinolarda veya kredi kartı kullanmayan meslek gruplarının kayıt dışılığını ortadan kaldıracak bir öneridir bu.

Kripto paraların baÅŸka ülkelerde de güven saÄŸlaması gerekli. KKTC dışında madenciliÄŸinin yapılmasından tutun da sunucularının nerede olacağına, güvenlik açıklarına, inanılmaz elektrik harcamalarına kadar pek çok unsurun birlikte deÄŸerlendirmesi lazım deÄŸil mi?

Kesinlikle. Tüm bu saydıklarınızı yurt dışında çeÅŸitli uzmanlarla çalışıyoruz. Ben zaten bu fikrin tartışılması için bu öneriyi yaptım. Benim uzmanlık alanım deÄŸil ama kayıt dışı paranın kayıt altına alınması için, uygun fiyata önceden alınan ve kur artışı nedeniyle sonradan çok pahalıya mal satılmasının önüne geçmek için bu öneriyi yaptım. Ercan’a yurtdışından gelenler 1 Euro için 1 Cypro Kriptolarını alacaklar ve öyle alışveriÅŸ yapacaklar.

Hangi uzmanlarla bu konuda çalışma yürütülüyor acaba?

Finans uzmanları, yazılımcılar ve iletiÅŸim uzmanlarıyla birlikte yürütülüyor.

Ülkemizde mi yaşıyor bu uzmanlar?

ÇoÄŸunluÄŸu yurt dışındadır.

Malta’da kara para ve yazılımla anılan bazı kiÅŸiler de var. KKTC’de bet altyapısını kuranlar var mı bu kiÅŸiler arasında?

Hayır, asla. Hepsi akademisyendir. Bu fikrin arkasında iyi niyetli ve düzgün arkadaÅŸlarımız olmasaydı bunu gündeme getirmezdim.

"Rum ve Yunan tarafları KKTC’nin Dünya SaÄŸlık Örgütü’ne ortak üye alınması ve burada da bir ofisi olması önünde herhangi bir propaganda yapamayacaklardı çünkü bu bir saÄŸlık meselesiydi. Biz bunu yakalayamadık. SaÄŸlık sistemimizin Dünya SaÄŸlık Örgütü içerisine girmesini, hastanelerimizin DSÖ standartlarına taşınması konusunda siyasetçilerde öyle bir duyarlılık olmadığını gördüm"

Seçime katılacak adaylar arasında bu sene otellerden ve üniversitelerden aday sayısında artış görüldü. Bu sektörler zaten her seçimde lobi yapmakla eleÅŸtiriliyordu. Demek lobi yapmak da yetmiyor, doÄŸrudan siyasete girmeyi tercih ediyorlar. Bu gidiÅŸat hakkında yorumunuz ne olur?

Kendimle ilgili konuÅŸabilirim sadece. Sermaye gruplarının dünyanın her yerinde siyaseti etkilemeye çalıştıklarını biliyoruz. Ben halisane duygularla, kendi tecrübelerimle, pandemi konusunda Dünya SaÄŸlık Örgütü’ne 100 bine yakın imzayla baÅŸvurmuÅŸ ve konuyu Cenevre’ye götürmüÅŸ biri olarak siyasete gimeyi düÅŸündüm.

Dünya SaÄŸlık Örgütü’ne KKTC’nin üye yapılması için topladığımız imzalar için önce Sayın Akıncı’yı aradım. Bu imzaları benim vermem yerine Meclis’e götürelim, Sayın Tatar Meclis’ten oy birliÄŸi ile çıkartsın; siz de bu imzaları Kıbrıs Türk toplumunun uluslararası alanda kabul gören ÅŸahsiyeti olarak sunsanız diye kendisine sordum. Sayın Akıncı ‘Beni karıştırma’ dedi. Sayın Tatar’a gittik. Tatar da pek ilgi göstermedi. Uluslarası örgütlerdeki uzmanlığımdan, Türkiye’de 25 üniversitede okutulan bir kitabımız olması hasebiyle Dünya SaÄŸlık Örgütü’nde Ortak Üyelik diye bir kavram olduÄŸunu biliyordum. Pandemi nedeniyle kapatıldığımızda ilk gün, uluslararası hukuk içerisine devlet olarak alınmamış olan yapılarla ilgili Dünya SaÄŸlık Örgütü’nde de ortak üyelik mekanizması geliÅŸtirildiÄŸini okudum. Bunun için bir imza kampanyası baÅŸlatmamız gerektiÄŸini düÅŸündüm. Ve bir hayli ilgi gösterildi. Herkes Dünya SaÄŸlık Örgütü’nün buraya gelmesini istedi fakat düÅŸündüÄŸümüz gibi olmadı. Güvenlik Konseyi’ne, Trump’a, Johnson’a, Putin’e, Çin’e ve Kanada BaÅŸbakanı’na kadar herkese mektup yazdım, gönderdim. Bir tek bu giriÅŸimden korkan Anastasiadis oldu ve Anastasiadis’in nasıl ecel terleri döktüÄŸünü bana Rum bir gazeteci söyledi. Rum ve Yunan tarafları KKTC’nin Dünya SaÄŸlık Örgütü’ne ortak üye alınması ve burada da bir ofisi olması önünde herhangi bir propaganda yapamayacaklardı çünkü bu bir saÄŸlık meselesiydi. Biz bunu yakalayamadık. SaÄŸlık sistemimizin Dünya SaÄŸlık Örgütü içerisine girmesini, hastanelerimizin DSÖ standartlarına taşınması konusunda siyasetçilerde öyle bir duyarlılık olmadığını gördüm. Bizim siyasetimiz bu kadar ölü sevicilik mi yapıyor diye kendi kendime sordum. Bu da benim için ikinci kırılma oldu. 

"Avrupa Akreditasyon BirliÄŸi’nde gözlemci statüsündeyiz. Ve esas üye olmamızın önünde sadece 2 engel var. Mali olarak özerk ve yasasıyla idari olarak bağımsız bir YÖDAK’ın kurulması gerekiyor. O kadar Meclis’te tartışmamıza raÄŸmen o da yapılmadı aksine daha da kötü hale getirildi. Halbuki bağımsız YÖDAK olarak Avrupa Akreditasyon BirliÄŸi’ne üye olsak Türkiye baÅŸta ÖSS veya yerleÅŸtirme sınavlarına gerek duymadan dünyanın her yerinden öÄŸrenci alabileceÄŸiz" 

Üçüncüsü ise YÖDAK BaÅŸkan Yardımcısı olarak Meclis’e yasaları götürüyoruz, üniversitelerde kabul görmeyecek ÅŸeyleri, yasaya uygun olmayan yöneticileri siyasetçilere Meclis’te söylediÄŸimizde solcusu saÄŸcısı mıy mıy ediyor. Böyle olmaz dedim. Avrupa Akreditasyon BirliÄŸi’nde gözlemci statüsündeyiz. Ve esas üye olmamızın önünde sadece 2 engel var. Mali olarak özerk ve yasasıyla idari olarak bağımsız bir YÖDAK’ın kurulması gerekiyor. O kadar Meclis’te tartışmamıza raÄŸmen o da yapılmadı aksine daha da kötü hale getirildi. Halbuki bağımsız YÖDAK olarak Avrupa Akreditasyon BirliÄŸi’ne üye olsak Türkiye baÅŸta ÖSS veya yerleÅŸtirme sınavlarına gerek duymadan dünyanın her yerinden öÄŸrenci alabileceÄŸiz. 

Kıbrıs Ulusal Bilimler Akademisi'ni siyasilerin ilgisizliÄŸi nedeniyle biz kuracakken Güney Kıbrıs kurdu: "2011’de Yunanistan ve güneyde çok ciddi bir kriz yaÅŸanıyordu ve bizim Kıbrıs bilimini temsil etme ÅŸansımız elimizden kaydı. Dünyadan birçok tanınan bilim insanını, hatta Türk düÅŸmanı olmayan Rum ve Yunan bilim insanlarını Kuzey Kıbrıs’taki üniversitelerde ders vermek için davet edecektik. Bu nedenlerle siyasete girmeye karar verdim"

Dördüncüsü de Kıbrıs Ulusal Bilimler Akademisi’nin kurulması için 3. CumhurbaÅŸkanı’nın danışmanı olarak Türkiye ile iliÅŸkiler konusunda AK Parti vekilleriyle, yetkili makamlarla görüÅŸmelere gidip konuÅŸuyordum. Bir grup hocayla büyük bilim insanı Erdal Ä°nönü tarafından 1996 yılında kurulan Türkiye Ulusal Bilimler Akademisi’nin yetkililerini KKTC'ye davet ettik, geldiler ve 2011’de yasasını hazırladık ama geçiremedik. Sonra Sayın Akıncı CumhurbaÅŸkanı oldu. Akıncı çok ilgi gösterdi ama ekibi ‘küçük ülkeyiz’ falan derken Güney Kıbrıs aynı isimle, ÅŸubat 2018’de Ulusal Bilimler Akademisi’ni kurdu. Halbuki biz yasayı yaptığımız tarihte, 2011’de Yunanistan ve güneyde çok ciddi bir kriz yaÅŸanıyordu ve bizim Kıbrıs bilimini temsil etme ÅŸansımız elimizden kaydı. Dünyadan birçok tanınan bilim insanını, hatta Türk düÅŸmanı olmayan Rum ve Yunan bilim insanlarını Kuzey Kıbrıs’taki üniversitelerde ders vermek için davet edecektik. Bu nedenlerle siyasete girmeye karar verdim.

Hazır üniversitelerden bahsederken yıllardır faaliyette olan üniversitelerden vergi alınması gerekmiyor mu? Bir yandan Türkiye’ye bağımlılığın azaltılmasını istiyoruz ama senelerdir büyüdükçe büyüyen üniversitelerden vergi almıyoruz…

Vergi alınmalı diyorsunuz ama oraya gelene kadar bizim siyasetçilerimizin tavrına bir bakmamız lazım. Mesela YÖDAK’taki görev süremde bir üniversitenin YÖK’ten ve YÖDAK’tan izinsiz olduÄŸu halde eÄŸitim faaliyetlerini sürdürdüÄŸünü tespit ettik ve bizden almış olduÄŸu izni YÖDAK kararı ile ve dava açarak iptal ettirdik. Bana tehditler savruldu. Cemal ÖzyiÄŸit’ten UBP’li eÄŸitim bakanlarına kadar hiçbiri bu üniversitenin MEB'den (Milli EÄŸitim Bakanlığı) aldığı kök iznini iptal etmedi.

"Milli EÄŸitim Bakanlığı öncesinde o kadar çok üniversite izni vermiÅŸti ki insanlar geliyor, benim de iznim var diyorlar. Tabii izin alanlara teÅŸvik de veriliyor, kredi de veriliyor. Devlet yatırım olsun, istihdam olsun ÅŸeklinde bakıyor meseleye. (...) Kurulduktan 10 sene sonra vergi alınmasının bir gereklilik olması lazım. Tabii ki belirli bir yıldan sonra üniversitelerden vergi alınmalıdır"

Bu izinlerin MEB tarafından verilmesi zaten tuhaftı… 

2017’de izin iÅŸi MEB'den Meclis'e verildi. Ama zaten MEB öncesinde o kadar çok üniversite izni vermiÅŸti ki insanlar geliyor, benim de iznim var diyorlar. Tabii izin alanlara teÅŸvik de veriliyor, kredi de veriliyor. Devlet yatırım olsun, istihdam olsun ÅŸeklinde bakıyor meseleye. Vergilendirme konusunda ben üniversitelerin sınıflandırılması gerektiÄŸine inanıyorum. Bu sınıflandırmada ülkemizin bilimsel alandaki görünürlüÄŸüne ne kadar katkı yapıyorlarsa o oranda vergilerinin düÅŸürülmesi, ne kadar doktora öÄŸrencisine burs verdiklerine, ne kadar bilim insanı yetiÅŸtirdiklerine, ne kadar çok bilimsel yayınlarına atıf yapıldığına, ne kadar AR-GE yaptıklarına göre alınacak vergiler düÅŸürülebilir. Yeni kurulan üniversitenin zaten öÄŸrencisi yoktur ve sürekli yatırım yapmak zorundadır, yeni açılanlara bir süre verilmesi, mesela kurulduktan 10 sene sonra vergi alınmasının bir gereklilik olması lazım. Tabii ki belirli bir yıldan sonra üniversitelerden vergi alınmalıdır.

Kıbrıs’ta bu kadar üniversite olmasına raÄŸmen Kıbrıs’ın ekonomisine, sosyolojisine, sektörel analizlere yönelik bilimsel araÅŸtırmaların çok az olması nasıl açıklanabilir? Reel enflasyona dair bile elle tutulur veri yok.

Üniversitelerin kendisi ve siyasetle ilgili nedenlerden ötürü bu tür yerel araÅŸtırmalar teÅŸvik edilmiyor olabilir. Sektörler dışında vergi konusunda da araÅŸtrıma yok denecek kadar az. Ben son iki senedir AkdenizliliÄŸi ve KaramanoÄŸulları’nı çalışıyorum. Belki daha 3-4 sene daha çalışacağım. Akdeniz araÅŸtırmalarında Kıbrıslı Rumlar ve Ä°srailliler büyük bir hegemonya kurmuÅŸlar. Biz oralara girmekte böyle devam ederse çok geç kalmış olacağız. Osmanlı’dan günümüze vergi meselesi de yeterince araÅŸtırılmıyor. Kıbrıslılar üretmiyorlarmış. Ürettikleri için Venedik döneminde, Osmanlı ve Ä°ngiliz döneminde de Kıbrıs Cumhuriyeti döneminde de vergi veriyorduk. Demek ki üretmiÅŸiz…

Adalet Bakanlığı kurulsun baskısı: "Yargıda bir klik olduÄŸu iddiaları var. Bununla ilgili eÄŸer ciddi emareler varsa Meclis’te yargımızın bağımsızlığının ve tarafsızlığının korunması için elimden gelen bütün gücü ve gayreti soru önergeleri vererek sarf edeceÄŸim. Türkiye ayağına gelince, Kıbrıs Türk demokrasisi Müslüman ülkeler içerisinde Özgürlük Evi’nin (Freedom House) kıstaslarına göre, demokrasisi en yukarıda olan bir ülkedir. Bu tür tartışmalar Kıbrıslı Türklerin yumuÅŸak gücünü aÅŸağıya çekecek tartışmalardır"

Ä°yi de BirleÅŸik Kıbrıs Cumhuriyeti döneminde Makarios bizi Türkiye’ye ÅŸikâyet etmiÅŸ, Kıbrıslı Türkler vergi ödemiyor demiÅŸ... (GülüÅŸmeler). Yargı bağımsızlığı ve Türkiye'nin LefkoÅŸa BüyükelçiliÄŸi üzerinden KKTC’de Adalet Bakanlığı kurulması yönünde siyasilere baskı yaptığı yönündeki iddialar hakkında düÅŸüncelerinizi öÄŸrenebilir miyim? Bir yandan yoz birkaç avukatın ve yoz mensupların oluÅŸturduÄŸu bir klik var iddiaları mevcut, bir yandan da yargıya kabul edilemez ÅŸekilde Türkiye’den baskı yapıldığı ileri sürülüyor.

Yargıda bir klik olduÄŸu iddiaları var. Bununla ilgili eÄŸer ciddi emareler varsa Meclis’te yargımızın bağımsızlığının ve tarafsızlığının korunması için elimden gelen bütün gücü ve gayreti soru önergeleri vererek sarf edeceÄŸim. Türkiye ayağına gelince, Kıbrıs Türk demokrasisi Müslüman ülkeler içerisinde Özgürlük Evi’nin (Freedom House) kıstaslarına göre, demokrasisi en yukarıda olan bir ülkedir. Bu tür tartışmalar Kıbrıslı Türklerin yumuÅŸak gücünü aÅŸağıya çekecek tartışmalardır. Ben Türkiye’nin de bunu denemeyeceÄŸini düÅŸünüyorum. AÄ°HM (Avrupa Ä°nsan Hakları Mahkemesi) davalarına baktığımızda, 24 Haziran 2008 tarihinde kararı verilen Foka v. Türkiye davasında AÄ°HM, Kıbrıs Cumhuriyeti olarak tanıdığımız devletin kuzeyde Türkiye’nin baskın olduÄŸu iddilarına raÄŸmen kuzeyin mahkemeleri tarafsız ve bağımsızdır diyor. Böyle bir karar alındı. Bir, böyle bir içtihat var. Ä°kincisi, yine Kıbrıs Cumhuriyeti tezleriyle siyasi etki altındadırlar iddiasına yönelik AÄ°HM kararında hayır diyor, her zaman böyle deÄŸildir. Mahkemeler bağımsızlığını korumaya çalışıyor diyor kararda. Böyle bir muktesabatımız varken, yumuÅŸak gücümüz AÄ°HM’de kabul edilirken neden Kıbrıslı Türklerin bu yumuÅŸak güçlerini tartışmaya açacak ve hiçbir kazanım elde edilmeyecek bir tartışma içerisine giriliyor? Bu Kıbrıslı Türklerin uluslararası alanda Avrupa Konseyi’nin bir kurumu olan Avrupa Ä°nsan Hakları Mahkemesi’ndeki yumuÅŸak gücünü aÅŸağıya çekecek tartışmalardır. Türkiye’nin de çıkarına olmayan bu tartışmalara kendi özgül ağırlığımı kullanarak Türkiye’ye bunu doÄŸrudan anlatmak isterim. Bu davalar Türkiye’ye açılıyor ve AK Parti iktidarı Mal Tazmin Komisyonu’nu nasıl kurduysa, aynı Türkiye’nin Avrupa ve dünyada gereksiz bir tartışma içerisinde sürükleyecek bu tür beyhude çabalardan uzak durması lazım.

"Türkiye’nin de çıkarına olmayan bu tartışmalara kendi özgül ağırlığımı kullanarak Türkiye’ye bunu doÄŸrudan anlatmak isterim. Bu davalar Türkiye’ye açılıyor ve AK Parti iktidarı Mal Tazmin Komisyonu’nu nasıl kurduysa, aynı Türkiye’nin Avrupa ve dünyada gereksiz bir tartışma içerisinde sürükleyecek bu tür beyhude çabalardan uzak durması lazım"

Türkiye iktidarlarının eskiden bu yana, Dr. Fazıl Küçük’e dahi müdahele ettiÄŸini biliyoruz. Her cumhurbaÅŸkanlığı seçimlerinde bu müdahaleler Talat döneminde de olduÄŸu gibi devam etti ama bizim siyasilerin bu müdahalelere çanak tuttuÄŸunu görmezden gelemeyiz sanırım. Nitekim Adalet Bakanlığı konusunda Ulusal Birlik Partisi içinde geçtiÄŸimiz hafta yapılan bir toplantıda UBP’liler arasında bakanlığın kurulmasının desteklendiÄŸi yönünde bir duyum aldım…

Ben UBP’nin de ilm-i siyasetle gideceÄŸini düÅŸünenlerdenim. Böyle bir grup olması bu durumu deÄŸiÅŸtirmez. Türkiye’nin de böyle bir maceraya atılacağına inanmıyorum. En yüksek noktada, bence Sayın ErdoÄŸan’a bunun izah edilmesi gerekiyor. Zaten benim siyasete girme nedenlerimden birisi de, sollu saÄŸlı partilerin irade ortaya koyarak, Türkiye’ye kendi meselelerini anlatamadığını düÅŸünmem, Kıbrıslı Türklerin çıkarlarının korunmasının aslında Türkiye’nin çıkarlarının korunması olduÄŸunu anlatamayan bir siyaset anlayışı sergilenmesidir. Muktesabatınız bir ÅŸeyleri sadece istismar etmek üzerinden gidecekse o zaman söyler, geçersiniz. Ama gerçek anlamda Türk milletiyle Kıbrıs Türkünün gönül köprülerini daha da canlı tutmanın yolu, bizim siyasilerimizin Ankara’ya gittiklerinde avuç açan olmamasından geçiyor. 48 yaşındaki ‘yavru vatan’ın anasından para alan, anasına avuç açan bu durumdan kurtulmasının yollarını bulmalıyız. Türkiye’ye bu tür hassasiyetleri ciddiyetle anlatmak, DoÄŸu Akdeniz’deki, MaraÅŸ’taki çıkarlarımızın, Kıbrıslı Türklerin demokrasisinin, refahının ve istikararının yükseltilmesinden geçtiÄŸini unutturmamak lazım. Sadece sert güçle DoÄŸu Akdeniz’de çıkarlar korunmaz, DoÄŸu Akdeniz’de çıkarlarımızın korunmasının en önemli mihenk taşı Kıbrıs Türk demokrasisi ve Kıbrıslı Türklerin istikrarı ve refahıdır.

Kıbrıs sorunu: "Bir enerji ajansı kurulmasının güç gösterisi yapmaktan ve kavga etmekten çok daha rasyonel olacağını düÅŸünüyorum"

Kıbrs sorunun çözümünde parça parça çözüm fikrini destekliyorsunuz deÄŸil mi?

Evet. Bir enerji ajansı kurulmasının güç gösterisi yapmaktan ve kavga etmekten çok daha rasyonel olacağını düÅŸünüyorum. Sonra MaraÅŸ’ta da benzeri bir ekonomik iÅŸbirliÄŸi kurulabilir. Federasyonun temeli de ekonomik iÅŸbirliÄŸidir. Bu adım adım çözüm, ortak parlamento seçimlerine kadar götürebilir. Baktınız gördünüz ki bunlar da olmuyor, o zaman kadife ayrılığın tartışılmasına baÅŸlanabilir. Ama önce parça parça çözüm ÅŸartlarını herkesin çıkarına olduÄŸu için zorlamalıyız.

:

Yorumunuz